8 Mart 2017 Çarşamba

Giderken Bana Bir Şeyler Söyle



Yüreğine ve üslubuna bayıldığım Mustafa Ulusoy'un ''insanın temel acıları serisi''nin ikinci kitabı olan Giderken Bana Bir Şeyler Söyle adlı romanı ölümü anlatıyor. Vazgeçilmez baş kahramanımız yine Dr. Mavi ve yine danışanlarıyla yaptığı terapilerle yazar, ölüm korkusu ve kaybetme kaygısının üzerine gidiyor; onlarla nasıl başa çıkılabileceğine dair esaslı çözümler üretiyor. Her zaman belirttiğim gibi; Mustafa Ulusoy kitapları başlı başına birer terapi. Takriben on sene önce ödünç alarak okuduğum bu kitabı bu aralar yeniden okumaya ihtiyacım vardı. Bilvesile kitaplığıma katmış oldum. İkinci okuyuşum olmasına ve içinde geçen birçok bahsi okudukça hatırlamama rağmen yine müthiş keyif alarak okudum. Ölüm korkusu ya da sevdiklerini kaybetme kaygısı çekenlere ve sevdiklerini ahirete uğurlamış olmanın hüznüyle başa çıkamayanlara tavsiyemdir.
Altını çizdiğim cümleler çok fazla ama birkaçını paylaşmak istiyorum. Buyrunuz:

*''Kaybeden olmak, her şeyden ayrılıyor olmak bizim temel gerçeğimiz ve bu da tam tamına insan olmanın ağırlığının nedeni. Ama bu kaldırabileceğimiz bir ağırlık. Bunu dayanılmaz hale getiren de kaybetmeye razı olmamamız diyebilir miyiz?'' sf.91

*''En uygun ölüm zamanı, insanın öldüğü zamandır.''sf.100

*''Bu hayat, bu şeyler benimdir.' diyen herkes yanılmıştır. Boş inançtır bu. Hayatını ölümün elinden kurtaramayan insan, bu benim hayatımdır deme hakkına sahip değildir. İnsan yalnızca şunu söyleyebilir: 'Bu hayat bana sadece verilmiştir.'' sf.133

*''Evet, burası çocuklara bile zulmedilen bir dünyaydı. O, çocuklara cinsel taciz uygulayın, dayak atın, fiziksel ve duygusal şiddet uygulayın demiyordu ki. Aksine adaleti, şefkati, merhameti emrediyor, zulümden sonsuz nefret ettiğini vurguluyordu. Ayrıca bu dünyada adaletin mutlak manada tecelli edeceğini de söylemiyordu. Adaletin mutlak tecellisi dünyanın hayatının sonunda, tüm ruhların ölümünden sonra, orada, öte dünyada olacaktı.'' sf.146

*''İnsan kalbinin tesellicisi teslimiyettir, doktor.'' sf.231

*''Küçük bir ifade değişikliği, 'güzel' yerine 'güzel yaratılmış' demek, insanı birden kainatın en önemli işini yapar hale getiriyordu. İnsan kendisini, kainatı O'ndan kopardığında kasvete boğuluyordu. Çünkü kalp sadeceO'nu anınca tatmin oluyordu. O'nsuz geçen anlar, hem kalbe kasvet veriyor, hem de hiçliğe karışıyordu...''sf.247

*''Geçici ayrılığın hüzün içermediğini iddia edecek değilim. Ama bu yakıcı bir hüzün değildi. Geçiciliğin özlemle karışık hüznüydü. İçinde kavuşma umuduna da barındıran bir hüzün. Şimdilik bir arada olamama hali...'' sf.268