28 Temmuz 2016 Perşembe

İngiliz Casusunun İtirafları



Hazır hızımızı almışken tarihi gerçekleri anlatan kitaplara devam edelim dedim ve kitaplığımdan ''İngiliz Casusunun İtirafları'' adlı kitabı seçtim. 128 sayfalık ince bir kitap olduğu için bir çırpıda sıkılmadan okunabilen bu kitap isminden de anlaşılacağı üzere yüzyıllardır Müslümanlar üzerinde dönen oyunları bir casusun dilinden gerçek belgelerle anlatıyor. Bu kitabı okuduğunuzda Vahhabilik, Şiilik gibi oluşumların kökenini; Müslümanların kendi aralarında parçalanmasına kimlerin nasıl sebep olduğunu öğreneceksiniz. Belki aynı konuyu işleyen daha iyi kitaplar da vardır fakat bana hediye edilen bu kitap da olayların iç yüzünün özü niteliğinde ve tavsiye edebileceğim bir kitap, vesselâm..

25 Temmuz 2016 Pazartesi

Bir Nesli Nasıl Mahvettiler


Nasıl Sömürüldük isimli kitapla ilgili yazdığım yazıdan sonra benzer bir kitapla devam edeyim dedim ve epey önce okuduğum bir Osman Yüksel Serdengeçti kitabını tavsiye listeme ekliyorum.

‘’Bir Nesli Nasıl Mahvettiler’’ adından da anlaşılacağı gibi Müslüman neslin üzerinde oynanan oyunları açığa vuran bir kitap. Ciddi bir tarih dili yerine öyküleme/hasbihâl dili kullanılmış. Kitabı okurken müellifin samimiyeti, şahit oldukları karşısında çektiği acı satırlardan taşıp göğsüme yerleşmişti. Bazı kitaplar dinlendirir, bazılarıysa yorar. Fakat anlamak için; ağlamak için yorulmaya ihtiyacımız var. Hem bir asırdır dinlendiğimiz, uyuduğumuz yetmedi mi?

Herkesin okumasını dilediğim bu kitaptan da alıntı cümleler paylaşamayacağım, zira paragraflar birbiriyle örüntülü. Bir paragraf paylaşsam diğerinin hatrı kalır. Fakat fikir vermek gayesiyle fihristinden birkaç başlık buyrun:

*Hilâl Hasreti
*Gâvurun Şapkası
*Sus.. Sonra Asarlar!
*Şapkalı Kurtarıcı
*Eski Mektep-Yeni Mektep
*Önce Allah Korkusunu Yok Ettiler
*Ana Baba Hakkı Yok
*Yırtılan Çarşaflar
*Kaybolan Terbiye
*Edepsizlik Salgını


24 Temmuz 2016 Pazar

Nasıl Sömürüldük


Yalan yanlış tarihin insanlardan, daha doğrusu Müslümanlardan gizlenen doğrusunu ‘’Hissediyorum ama tam bilmiyorum.’’ , ‘’Biliyorum ama konuşamıyorum.’’ diyenleri uyandırarak onlara bilmediğini öğretecek; bildiğini anlatabilir hale getirecek bir kitap Prof.Dr İhsan Süreyya Sırma’nın Nasıl Sömürüldük adlı kitabı. Bana bilgi ve his birikimi anlamında çok şey kattı. Dünya tarihinde ezilenlerin niçin ve nasıl ezildiklerini, ne tür masallarla uyutulduklarını okudukça anladım. Anladıkça da öfkelendim, üzüldüm, ağlamamak için dişlerimi sıktım. Hızlı ilerleyen bir kitap değildi çünkü birçok paragrafı tekrar tekrar okudum. Rafa kaldırılıp bir daha okunmayacak bir kitap da değil. Her kütüphanede bulunması gerekir, dediğim kitaplardan biri. Hatta kendi adıma şöyle düşündüm; bunun gibi en azından birkaç kitap daha okusaydım ya da bunu çok iyi anlasaydım, İhsan Süreyya Sırma gibi insaflı tarihçilerin iyi bir dinleyicisi olsaydım gerçek tarihimizi çok iyi bilirdim.
Bu kitabı tüm Müslümanların ve laiklerin önyargılarını bir kenara bırakarak, anlamaya çalışarak, insafla okumalarını şiddetle tavsiye ediyorum.

Kitabın içeriği hakkında daha geniş bilgi vermesi açısından fihristindeki birkaç başlıkla örnekler vermek istiyorum:
*Antik Sömürü Dönemi (Nemrut örneği, Firavun örneği)
*Orta Çağ Dönemi (Son Peygamber)
*Saltanat ya da Yerli Emperyalizm Örneği
*Osmanlı Dönemi
*Osmanlı Devleti Bünyesinde Bulunan Amerikan Sömürü Odakları
*Meşrutiyet Dönemi
*Cumhuriyet Dönemi (Kültür Emperyalizmi, Dicle Mağaraları, İstiklal Mahkemeleri)
*Çok Partili Dönem
*Ve günümüz (Bu Laikliği Ne Zaman Anlayacağız, Ölü Sömürüsü, Doğum Kontrolü)
*Yeni Dünya Düzeni veya Neo-Kolonyalizm

Aslında altını çizdiğim onlarca cümleden paylaşmayı da çok istiyordum ama göz gezdirince hangisini paylaşacağımı bilemedim. En iyisi alıp okuyun siz. J

17 Temmuz 2016 Pazar

Aynadaki Yalan


Bir derdi, davası, mesajı olmayan romanları vakit kaybı sayarım. Bu tür romanları bir daha okuduğum vâki değildir. Bundandır ki hoş vakit geçirip bir daha açmayacağım kitaplarla doldurmak istemem kitaplığımı.
İşte, ulvi bir davası olan üstad Necip Fazıl’ın Aynadaki Yalan'ı, bildiğim romanlardan değildi. J Satır altlarını çize çize, duygularım; kalbim, fikrim dolmuş, aydınlanmış olarak okuyup bitirmiştim. Arkadaşlara ödünç verilmek ve bir gün yeniden okunmak üzere kitaplığımda bekliyor. Tabii bu arada ben ara ara elime alıp altını çizdiğim satırlara göz atmıyor değilim. İşte sevdiğim birkaç cümle:

* ’’Hani şu ‘blûcin’ dedikleri… Darlığı ve bazı noktalardaki uçukluğu yüzünden vücudu kapamaya değil de hayal ötesi açmaya, çıplaklıktan daha ileri yorumlamaya yarayan kılıf!..’’ sf.7

** ’’Mutlak Zat… Ona nasıl varılır? Dünyayı bırakarak mı?.. Her an açlığını hissederek nefse cebirle bıraktırılan yemek, bırakılmış olmaz… 
Öyleyse dünya, çizili bir kağıt gibi sepete atılacak bir şey değil, sahip olunduğu halde kıymetten düşürülecek bir nesne… Öyle bir nesne ki, sen ona malik olacaksın, o sana değil… Süleyman Peygamber dünyaya malikti, fakat dünya ona malik değildi.’’ sf.69

*** ‘’Bir İslam büyüğü başka bir İslam büyüğüne ‘Ben Allah’ın varlığını bin bir dille ispat eden adamım.’ diye haber yolladı ve gerçek büyükten şu cevabı aldı: ‘Demek ki senin Allah’ın varlığından bin bir şüphen varmış.’ Cevap budur!
Bir İslam büyüğü diyor ki: ‘’Allah zuhurunun şiddetinden gâiptir. İnsanoğlunun bugüne kadar çekebildiği söz ve fikir oku , ilahi hikmete doğru, bundan daha ileri ve yüksek bir stratosfere varamadı.’
İnsanoğlu! Ben o kadar inanıyorum ki, ispat denen her şeyi hakir görüyor ve kaybediyorum. İnsanoğlu, ispatımız yok; yalnız imanımız var: ALLAH… İnanıyorsan gel! ‘’ sf.165

11 Temmuz 2016 Pazartesi

Keder Gibi Ödünç



Kederlerinizin yükünü dizeleriyle sırtlanan şiirler var
Cemal Süreya Şiir Ödüllü Keder gibi Ödünç'te. Ne tür şiirler sevdiğinize bağlı ama dizeler üzerine düşünmeyi seviyorsanız bu tam da öyle bir şiir kitabı. 
Bu arada, okumak kadar dinlemeyi de seviyorum Ergülen'in şiirlerini. Ünlü video sitesinde Haydar Ergülen şiirlerini aratıp dinlemenizi tavsiye ederim. :) 

*''...
bir bulut yetiyor da aksak/
yağmuru gökyüzünde yürütmeye/
yetmiyor sözlerin bini kekeme/
aşkı sular gibi söyletmeye/
...'' sf.17

*''muzaffer ol düzyazı/
yenilenler şiirdir'' sf.51

*''şiir neye yarar bir kelime olsun/
sökemiyorsa dünyanın dilinden/
aşk kalbi yerinden edemiyorsa/
ve hevestir geçiyorsa'' sf.61

9 Temmuz 2016 Cumartesi

Ay Terapisi


Aynalar Koridorunda Aşk’ı ikinci kez okuduktan sonra hazır hızımı almışken Mustafa Ulusoy’la devam edeyim dedim ve Ay Terapisi’ni okudum. Yazarın okuduğum dört ya da beşinci kitabıydı. Diğerleri gibi Ay Terapisi de bende güzel izler bıraktı fakat sanırım zamanlama hatası yaptım. Çünkü daha önce bahsettiğim Aynalar Koridorunda Aşk,  gayet geniş kapsamlı bir kitap ve Ay Terapisi’nde değinilen çoğu konuya orda daha detaylı bir biçimde değinmiş yazar. Aynalar Koridorunda Aşk’ı yudumlarcasına okuyan bana Ay Terapisi tabi ki azıcık hafif geldi. J Yine de satır altlarını sık sık çizdiğim, fikir ve gönül heybeme güzellikler kattığım, kesinlikle tavsiye edebileceğim ve kitaplığımda bulunmasından mutluluk duyduğum kitaplardan biri oldu Ay Terapisi.

Peki, okuyan Ay Terapi’sinde neler bulur? Okur bu kitapta; ölüme, kaybetme acısıyla nasıl baş edebileceğine, haset hissinin ve  narsisistik benliğin nasıl dizginlenebileceğine, varlığımızın ve diğer varlıkların nasıl anlamlandırılabileceğine (ya da asıl anlamlarının ne çeşit tefekkürlerle teslim edilebileceğine) dair cevapları bulur.

Örnek olması açısından işte kitaptan sevdiğim birkaç cümle:
*’’… Bir annenin çocuğunun ölümüne verdiği tepkiyi, çocuğu hayattayken ona olan tutumu belirler. Çocuğunu ölmeden önce sahiplendi ise, yaşadığı acı daha fazla olur.’’ sf.6

**’’... Bir varlığı kim yokluktan çıkarp yarattıysa, kim onu adı anılmaz bir şey iken, yani aslında bir ‘’şey’’ bile değilken sonsuz bir kudret, ilim ve sanatla yarattıysa, O’nun o varlığa ölümü vermeye de hakkı vardır. Varlık bir hak değildir. Varoluş, bizim hak ettiğimiz bir şey değildir. Her varlık, var olduğu anda alacağını almıştır zaten.  Varolma imkânının tanınması, insanın alabileceği nihai ücrettir.’’ sf.37

***’’İnsanların öylesine yeşil şehirlerde yaşarken derin bir huzur hissedememeleri, kendi görevlerini yapmamalarının kalplerinde uyandırdığı sıkıntının yanısıra, sanırım biraz da ağaçların, görevlerini yerine getirmeyen bu insanlardan duydukları memnuniyetsizlikten kaynaklanıyor. Ağaçlar kendilerindeki mükemmellik ve güzelliğin Yaratıcılarına bağlanmamasına, insanların bu mükemmellik ve güzelliklten yola çıkarak Yaratıcılarını anlamamalarına hüzünleniyorlar, bundan huzursuzluk duyuyorlar.’’sf.49
****’’Hasedi besleyen şey, insanın sahip olmak istediği şeye sonsuza dek ona sahip olacakmış gibi bağlanmasıdır. O nesneyi bu dünyada elde edemediğinde de onu sonsuza dek yitirdiği düşüncesine kapılır. Sonsuza dek yitirme düşüncesi kişiyi telaşlandırır ve bu telaş haset duygusunu besler. İnsan herhangi bir şeyi bu yaşamda ne sonsuz kazanır, ne de sonsuz yitirir. Çünkü bu yaşam geçicidir. Sonsuz olan, geçici yaşamın üzerine kurulacak olan ahiret yaşamıdır. Ahiret hayatına duyulan inanç, hasedi aşmanın en önemli yollarından biridir. İnsan, istediklerine sonsuza dek ancak orada sahip olabilir.’’ sf.65

6 Temmuz 2016 Çarşamba

Üzüm ve Diğer Şeyler


Kitap okumayı sevmeyenlerin bile severek okuyacağı karikatür tadında bir kitap
Üzüm ve Diğer Şeyler. :)

 Kapağında yazdığı gibi ''iki muhteşem kedi ile idare eder bir adam''ın maceraları anlatılıyor kitapta.
Sol sayfada diyaloglar, sağ sayfada ise diyaloglara uygun fotoğraflar -yazarın kedileri Üzüm ve Ryuk'un konuya uygun eğlenceli fotoğrafları- yer alıyor.
İki kapak arasında gülme ve eğlenme molası için Üzüm ve Diğer Şeyler'i tavsiye ediyorum. :) 



2 Temmuz 2016 Cumartesi

Aynalar Koridorunda Aşk



Kitaplarımı paylaşmayı seviyorum. Satın almaktansa kitaplığımdan çekip aldığım; satır altlarında kalbimden izler bıraktığım kitapları hediye etmeyi daha çok seviyorum. Fakat bazı kitaplarıma kıyamıyorum. Çünkü yeri geldiğinde hislerime uygun cümleleri o kitapların neresinde bulacağımı biliyorum. ‘’Başucu kitabı’’ dedikleri buysa, Aynalar Koridorunda Aşk en değerli başucu kitaplarımdan biriydi. Kıymet verdiğim insanlara kıymetlilerimi hediye etmeyi sevdiğim için birkaç sene önce okuduğum bu kitabı da sevdiğim birine hediye etmiştim. Geçtiğimiz ay yenisini temin edip ikinci kez okudum. İhtiyaç halinde his veya davranışlarımı adlandırmak için evvelden yazılmış cümleleri bulmak için yeni izler bıraktım. İkinci kez okuyuşumu yine yazarına; Mustafa Ulusoy’un gönlüne ve kalemine hayran kalarak bitirdim.

Neyi niçin yaptığımı; ya da yapacaklarımı niçin yapacağımın niyetini içimde tartmadan yaşamak anlamsız geliyor. ‘’İnsan, başıboş bırakılacağını mı zannediyor?’’ buyruluyor ya Kıyame Suresi’nde, başıboş olmadığımın bilincine eylemlerimin altında yatan esas amaca kafa yorarak varıyorum.

Nefsinin bilincinde olmak, bu dünyaya öylesine fırlatılmış bir cisim olmadığının farkında olmak insanı diğer canlılardan ayıran temel özellik değil mi? İşte ben de fiil ve sözlerimin ardındaki asıl niyeti tartmak için alarmda olmaya çalışıyorum. Kitabı ilk okuduğumda hazine bulmuş gibi hissetmiştim. Hem kendimin hem de kalbimi ağrıtan, akıl sınırlarımı zorlayan diğer insanların davranışlarını öyle doğru açıklamış ki yazar. ‘’Demek o tür davranışların asıl sebebi buymuş!’’ ve ‘’O hislerim ne kadar da saçmaymış meğer..’’ tarzında taaccübe düşmüştüm. Bu okuyuşumda ise şaşkınlığım yok denecek kadar azdı. Hatta sanırım şöyle söylesem isabet etmiş olurum: İlk okuyuşumda kitaptaki danışanlardan biri gibi hissetmiştim, bu kez Kitabevi Mentale’de Beyaz ve Doktor Mavi’nin üçüncüsü gibi hissettim. J Nefsimi bilme yolculuğumda bana iyi bir dost armağan ettiği için M.Ulusoy’a teşekkür ve duayı bir borç bilirim! J

Kitap, Dr. Mavi’nin danışanlarıyla olan terapilerini roman tadında anlatıyor. Sevdiği birini kaybetme acısına, aşk acısına, kendini değersiz hissetmek ya da tam tersi; kendini dünyanın merkezi sanmak gibi insan hallerine sebeplerini ortaya çıkararak deva niteliğinde diyaloglar içeriyor. Aşk acısı çeken ya da varoluşu anlamlandıramama sancısıyla kıvrananların sadece bu kitabı sindirerek okumakla iyileşeceklerine; kalplerinin üzerindeki kara bulutların bu kitapla dağılacağına gönülden inanıyorum.
Kitabı psikolojiye ilgisi olanların seveceğini düşünmekle beraber; rastgele yaşamadığının farkına varması, tevazu hasletiyle bezenmesi, ruhunun içine düşüp debelendiği narsisizmden kurtulması; dolayısıyla şu imtihan dünyasından Allah’ın rızasını kazanarak geçmek üzere niyetini düzeltmesi için herkesin sindirerek okumasını tavsiye ediyorum.  

Fikir olması açısından işte kitaptan sevdiğim birkaç cümle:
*’’Aşk acı çekmektir…Bu kadar masum bir duygu, an gelir insanın en temel acı kaynaklarından biri haline gelir. Aşkı taşımak zordur. Aşk sadece yoğun bir sevgi değildir; aşk, karşılıksız yapamayan yoğun bir sevgi halidir…’’ sf.76

**’’İnsanların varoluşlarını bulmak için kendileri gibi etten ve kemikten kimselere ihtiyaç duyuşları garabetin kendisiydi.’’ sf.138

***’’…Birisi seni övdüğünde onun aynasından dev bir görüntün oluşur. Bu dev görüntü, sen değilsin. Birisi seni yerin dibine batırdığında da onun aynasında cüce bir görüntün oluşur. O da sen değilsin.’’ sf.270

****’’Yaratıcı ile kurulacak ontolojik bağlılık, iki kişilik bir evrenden beklendiği anda, aşk en büyük darbesini yemiştir.’’ sf. 276

*****’’Kendi gerçekliğini unutan benlik, sahip olmadığı şeyleri, eylemleri bir güzel kendinin sayıyor. Kediyi besleme eylemini üzerine alıp sahipleniyor, kendi mükemmelliği, iyiliği olarak değerlendiriyor. Narsistik bir doyum alıyor bundan. Ama bunu yaparken, kendi iradesiyle oluşmayan acıma duygusunu görmezden geliyor.’’ sf.299