Kitaplarımı paylaşmayı seviyorum. Satın almaktansa kitaplığımdan
çekip aldığım; satır altlarında kalbimden izler bıraktığım kitapları hediye
etmeyi daha çok seviyorum. Fakat bazı kitaplarıma kıyamıyorum. Çünkü yeri
geldiğinde hislerime uygun cümleleri o kitapların neresinde bulacağımı
biliyorum. ‘’Başucu kitabı’’ dedikleri buysa, Aynalar Koridorunda Aşk en değerli
başucu kitaplarımdan biriydi. Kıymet verdiğim insanlara kıymetlilerimi hediye
etmeyi sevdiğim için birkaç sene önce okuduğum bu kitabı da sevdiğim birine
hediye etmiştim. Geçtiğimiz ay yenisini temin edip ikinci kez okudum. İhtiyaç
halinde his veya davranışlarımı adlandırmak için evvelden yazılmış cümleleri
bulmak için yeni izler bıraktım. İkinci kez okuyuşumu yine yazarına; Mustafa
Ulusoy’un gönlüne ve kalemine hayran kalarak bitirdim.
Neyi niçin yaptığımı; ya da yapacaklarımı niçin yapacağımın
niyetini içimde tartmadan yaşamak anlamsız geliyor. ‘’İnsan, başıboş
bırakılacağını mı zannediyor?’’ buyruluyor ya Kıyame Suresi’nde, başıboş
olmadığımın bilincine eylemlerimin altında yatan esas amaca kafa yorarak
varıyorum.
Nefsinin bilincinde olmak, bu dünyaya öylesine fırlatılmış
bir cisim olmadığının farkında olmak insanı diğer canlılardan ayıran temel özellik
değil mi? İşte ben de fiil ve sözlerimin ardındaki asıl niyeti tartmak için
alarmda olmaya çalışıyorum. Kitabı ilk okuduğumda hazine bulmuş gibi hissetmiştim.
Hem kendimin hem de kalbimi ağrıtan, akıl sınırlarımı zorlayan diğer insanların
davranışlarını öyle doğru açıklamış ki yazar. ‘’Demek o tür davranışların asıl sebebi
buymuş!’’ ve ‘’O hislerim ne kadar da saçmaymış meğer..’’ tarzında taaccübe
düşmüştüm. Bu okuyuşumda ise şaşkınlığım yok denecek kadar azdı. Hatta sanırım
şöyle söylesem isabet etmiş olurum: İlk okuyuşumda kitaptaki danışanlardan biri
gibi hissetmiştim, bu kez Kitabevi Mentale’de Beyaz ve Doktor Mavi’nin üçüncüsü
gibi hissettim. J
Nefsimi bilme yolculuğumda bana iyi bir dost armağan ettiği için M.Ulusoy’a
teşekkür ve duayı bir borç bilirim! J
Kitap, Dr. Mavi’nin danışanlarıyla olan terapilerini roman
tadında anlatıyor. Sevdiği birini kaybetme acısına, aşk acısına, kendini
değersiz hissetmek ya da tam tersi; kendini dünyanın merkezi sanmak gibi insan
hallerine sebeplerini ortaya çıkararak deva niteliğinde diyaloglar içeriyor.
Aşk acısı çeken ya da varoluşu anlamlandıramama sancısıyla kıvrananların sadece
bu kitabı sindirerek okumakla iyileşeceklerine; kalplerinin üzerindeki kara
bulutların bu kitapla dağılacağına gönülden inanıyorum.
Kitabı psikolojiye ilgisi olanların seveceğini düşünmekle
beraber; rastgele yaşamadığının farkına varması, tevazu hasletiyle bezenmesi, ruhunun
içine düşüp debelendiği narsisizmden kurtulması; dolayısıyla şu imtihan
dünyasından Allah’ın rızasını kazanarak geçmek üzere niyetini düzeltmesi için
herkesin sindirerek okumasını tavsiye ediyorum.
Fikir olması açısından işte kitaptan sevdiğim birkaç cümle:
*’’Aşk acı çekmektir…Bu kadar masum bir duygu, an gelir
insanın en temel acı kaynaklarından biri haline gelir. Aşkı taşımak zordur. Aşk
sadece yoğun bir sevgi değildir; aşk, karşılıksız yapamayan yoğun bir sevgi
halidir…’’ sf.76
**’’İnsanların varoluşlarını bulmak için kendileri gibi
etten ve kemikten kimselere ihtiyaç duyuşları garabetin kendisiydi.’’ sf.138
***’’…Birisi seni övdüğünde onun aynasından dev bir görüntün
oluşur. Bu dev görüntü, sen değilsin. Birisi seni yerin dibine batırdığında da
onun aynasında cüce bir görüntün oluşur. O da sen değilsin.’’ sf.270
****’’Yaratıcı ile kurulacak ontolojik bağlılık, iki kişilik
bir evrenden beklendiği anda, aşk en büyük darbesini yemiştir.’’ sf. 276
*****’’Kendi gerçekliğini unutan benlik, sahip olmadığı
şeyleri, eylemleri bir güzel kendinin sayıyor. Kediyi besleme eylemini üzerine
alıp sahipleniyor, kendi mükemmelliği, iyiliği olarak değerlendiriyor.
Narsistik bir doyum alıyor bundan. Ama bunu yaparken, kendi iradesiyle
oluşmayan acıma duygusunu görmezden geliyor.’’ sf.299
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder