17 Temmuz 2016 Pazar

Aynadaki Yalan


Bir derdi, davası, mesajı olmayan romanları vakit kaybı sayarım. Bu tür romanları bir daha okuduğum vâki değildir. Bundandır ki hoş vakit geçirip bir daha açmayacağım kitaplarla doldurmak istemem kitaplığımı.
İşte, ulvi bir davası olan üstad Necip Fazıl’ın Aynadaki Yalan'ı, bildiğim romanlardan değildi. J Satır altlarını çize çize, duygularım; kalbim, fikrim dolmuş, aydınlanmış olarak okuyup bitirmiştim. Arkadaşlara ödünç verilmek ve bir gün yeniden okunmak üzere kitaplığımda bekliyor. Tabii bu arada ben ara ara elime alıp altını çizdiğim satırlara göz atmıyor değilim. İşte sevdiğim birkaç cümle:

* ’’Hani şu ‘blûcin’ dedikleri… Darlığı ve bazı noktalardaki uçukluğu yüzünden vücudu kapamaya değil de hayal ötesi açmaya, çıplaklıktan daha ileri yorumlamaya yarayan kılıf!..’’ sf.7

** ’’Mutlak Zat… Ona nasıl varılır? Dünyayı bırakarak mı?.. Her an açlığını hissederek nefse cebirle bıraktırılan yemek, bırakılmış olmaz… 
Öyleyse dünya, çizili bir kağıt gibi sepete atılacak bir şey değil, sahip olunduğu halde kıymetten düşürülecek bir nesne… Öyle bir nesne ki, sen ona malik olacaksın, o sana değil… Süleyman Peygamber dünyaya malikti, fakat dünya ona malik değildi.’’ sf.69

*** ‘’Bir İslam büyüğü başka bir İslam büyüğüne ‘Ben Allah’ın varlığını bin bir dille ispat eden adamım.’ diye haber yolladı ve gerçek büyükten şu cevabı aldı: ‘Demek ki senin Allah’ın varlığından bin bir şüphen varmış.’ Cevap budur!
Bir İslam büyüğü diyor ki: ‘’Allah zuhurunun şiddetinden gâiptir. İnsanoğlunun bugüne kadar çekebildiği söz ve fikir oku , ilahi hikmete doğru, bundan daha ileri ve yüksek bir stratosfere varamadı.’
İnsanoğlu! Ben o kadar inanıyorum ki, ispat denen her şeyi hakir görüyor ve kaybediyorum. İnsanoğlu, ispatımız yok; yalnız imanımız var: ALLAH… İnanıyorsan gel! ‘’ sf.165

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder