17 Aralık 2016 Cumartesi

Peter Pan Ölmeli


John Verdon'ın Dave Gurney adındaki süper dedektifin maceralarını anlattığı seriden Peter Pan Ölmeli adlı kitabı da okudum. Şimdiye kadar okuduğum üç kitabın en zayıf halkası; en az sürükleyici olanı bu oldu. 
Yaklaşık son 100 sayfaya kadar olan bölümde olayların çoğunun karakterler arasındaki diyaloglar şeklinde anlatılması beni fazlaca sıktı. Geri kalanındaki koşturma ve mekan değişimleri nihayet heyecanımı tetikledi ve başlardaki sıkıcılığını unutturup kitabı okumaya değer bulmamı sağladı. Sanırım daha tempolu, daha fazla olaylı polisiye/dedektif romanlarını daha çok seviyorum. 
Yazdığım yorumlar eğer gizemli cinayetlere aitse okumayanların hevesini kursaklarında bırakmamak adına olayların içeriğinden bahsetmemeye özen gösteriyorum ya, keşke aynı özeni yayınevi de göstermiş olsaydı. Arka kapağındaki tanıtım yazısı neredeyse olayın tüm gizemini kaçıracak derecede bilgi veriyor. 
Böyle işte. :) Son 2! Bakalım dahi dedektif Gurney'in en sevdiğim serüveni hangisi olacak! :)

17.12.2016

15 Ekim 2016 Cumartesi

Gözlerini Sımsıkı Kapat


''Aklından Bir Sayı Tut''un damağımda bıraktığı eşsiz lezzetten sonra serinin ikinci kitabın okumasam olmazdı. Gözlerini Sımsıkı Kapat, Aklından Bir Sayı Tut gibi en başında heyecanlandırmadı ama gitgide yükselen tempo beni neredeyse bir önceki efsane roman kadar etkisi altına almayı başardı. Yazarın mantığını az çok çözmüş olduğumdan mı yoksa okuyucu kimliğimi bir yana bırakıp gerçek bir dedektif gibi düşünmeye çalıştığımdan mı bilmiyorum ama dikkatle okurken 150.sayfaya gelmeden olayın kilit noktasını çözmüştüm. Geri kalan 400 sayfada haklı mıyım yanılıyor muyum merakıyla okudum. Aslında kitabı taze okumuş birileriyle karşılıklı yorumlaşmak güzel olurdu, zira yeni başlayacakların heyecanına zeval verecek tüyo vermekten kaçınarak yorum yazmak kolay değil. :)
Kuvvetle muhtemel bir süre sonra romanda anlatılan olayı unutacağım ama okurken hissettiklerimi unutacağa benzemiyorum. Zaten unutmamak için yazıyorum. 
Baş kahramanımız Dave Gurney adeta evimizin dedektifi oldu ama eşi Madeleine'i de en az Gurney kadar sevdim. Onun soğukkanlılığını, sabır ve anlayışını okudukça içimden ''Her süper dedektifin arkasında bir Madeleine olmalı.'' dedim. İşte bu yüzden kitabın finalinde dedektifimizin, kendisine gülümseyerek bakan eşi  Madeleine'ciğim için içinden şunları geçirmesi gözlerimi parlattı, tebessüm ettirdi: ''...Gurney her şeyi bu derece apaçık gören, gözlerinde dünyanın tüm ışıklarına sahip birinin kendisini bu türden bir gülümseme bahşedilecek değerde bulmasına şaşıyordu. Bir erkeğin hayatın güzel olduğuna inanmasını sağlayacak bir gülümsemeydi bu.'' 
İçerdiği bol miktarda tasvire rağmen sıkmayan; aksine tasvirlerin anlatımı daha etkileyici ve hayal gücünü daha canlı kıldığı Gözlerini Sımsıkı Kapat'ın sonuna geldiğimde şahane bir yolculuk bitmiş ve sevdiğim yol arkadaşımdan ayrılıyormuşum gibi hissettim. Yaptırdığı beyin jimnastiği ve hissettirdiği heyecan için John'cuğum Verdon'a gıyabında teşekkür ederim. :)

21 Eylül 2016 Çarşamba

Aklından Bir Sayı Tut



John Verdon'ın Aklından Bir Sayı Tut adlı romanı, benim için son zamanların (ya da tüm zamanların?) en iyi polisiye romanıydı. Kitaba başlarken en başında yer alan övgüleri okuduğumda abartmış olabileceklerini düşünmüştüm ama okudukça bütün o övgüleri hak ettiğini fark ettim. 
Baş kahramanı Dedektif Gurney olan 475 sayfalık kitapta geçen hiçbir detay boşuna yazılmamış. Daha en başından okuyucuyu içine alan ve tempoyu gitgide yükselterek elinden bırakamayacak kıvama getiren bir atmosferi var romanın. Ara vermek zorunda kaldığımda özlediğim, aklımın takıldığı romanları seviyorum. Bu da onlardan biriydi. Doğru zamanda konsantre olarak okunduğunda polisiye seven herkeste aynı etkiyi bırakacağına inanıyorum. Süper sürükleyici bir roman tavsiyesi isteyecek olanlara gözüm kapalı tavsiye ediyor; bu deha ürünü kitabı bana öneren ve ödünç veren arkadaşlarımı gıyaplarında alınlarından öpüyorum! Var olsunlar! 

9 Eylül 2016 Cuma

Yunus Emre



Sezai Karakoç'un Yunus Emre'sini beklediğimden farklı bulduğum için çok fazla keyif alamadım ama ne okuyacağımı önceden biliyor olsaydım sonuç muhakkak daha farklı olurdu. :)
Daha önce okuduğum roman tadındaki kitapların tadını almayı ummuşum, öyle olmadı. Kendimi Yunus Emre konulu bir seminerdeymiş gibi hissettim; finali şiir dinletisiyle yapılan bir seminer. Böylesi de güzeldi elbet. Sezai Karakoç, Yunus Emre'nin şairliğinden ve dervişliğinden kendine has üslubuyla genel hatlarıyla bahsetmiş. Yunus Emre hakkında daha önce hiç okumamış ya da dinlememiş olanların iyi anlamayacağını düşündüğüm paragraflara da rastlayınca bizim Yunus'u daha önce hiç okumamış olanların bu kitapla başlamamaları ya da başladılarsa bununla kalmamaları gerektiği kanısındayım.
İlk 56 sayfası Karakoç'un Yunus Emre hakkında yazdıklarından, geri kalanıysa Yunus Emre şiirlerinden oluşan 103 sayfalık kitabı Sezai Karakoç okurlarına tavsiye ediyorum. :)


8 Ağustos 2016 Pazartesi

Ruhun Labirentleri

Kemal Sayar’ın kalemi adeta bir ‘’anne yemeği’’ gibi benim için. Ruhun Labirentleri’ne onun güzel yüreği ve sağlam fikirleriyle buluşmak için başladım. Fakat maalesef, anne sofrasında anne yemeğinden az varmış da başkalarının tenceresinde pişen yemekler varmış daha çok, tam olarak böyle hissettim. Hayal kırıklığı yaşadım. Yine de bu durum kitabın yararsız ya da kötü olduğu anlamına gelmiyor. Yazarın farklı düşünür ve ruh bilimcilerden alıntılarla, katıldığı seminer ve yaptığı okumalardan edindiği birikimlerle şekillenen bu kitabı hem psikoloji hem de sosyoloji öğrencileri ve ilgilileri için faydalı bir kitap ama ilgisi olmayanları cezbetmeyeceği gibi onlara sıkıcı da gelebilir. ‘’Ruhun Labirentleri’’nde daha en başından salt Kemal Sayar’ın parlak zihninin yol göstermesiyle yürümeyi beklemeksizin okuyacak olanlar eminim bu kitaptan benim aldığım keyiften daha çok keyif alacaklardır. Velhasıl, Ruhun Labirentleri hemen hemen bütünüyle Kemal Sayar’ın ruhunun tezahürü olan bir ‘’Yavaşla’’ yahut  bir ‘’Merhamet’’ kitabı gibi değil fakat iyi bir kitap.

İçeriği hakkında fikir vermek adına kitaptan birkaç başlık paylaşıyorum:
*Aşkın Psikanalizi
*Kişilik ve Benlik
*Kültür ve Kişilik
*Batı’nın Ruhu, Ruhun Batısı
*Bireyciliğe Karşı Toplulukçuluk
*Çocuk Yetiştirme Pratikleri
*Bir İletişim Kipi Olarak Sessizlik
*Psikoterapi Kuramlarının Kültürel Arka Planları
*Kişilik Bozukluğu Kavramı
*Ailenin Çözülmesi
*Bir Hayat Tarzı Olarak Narsisizm
*Karakter Aşımı
*Tüketim Tarikatı
*Kuzey Afrika Sendromu
*Dünyada İntihar
*Sosyal Etkenler ve İntihar
*İntihar ve Medya


3 Ağustos 2016 Çarşamba

Bir Adam Yaratmak

Son zamanlarda beni müthiş biçimde içine alan, kalemine hayran bıraktıran, bir günde bitirmiş olsam da gün içinde mecburen elimden bıraktığımda özlediğim bir kitap olmamıştı tâ ki ‘’Bir Adam Yaratmak’’ı okuyana dek! Necib Fazıl beni bir kez daha zekâsı ve kalemiyle büyüledi.
Bu kitabın methine defalarca rastlamıştım ama okuduğum hiçbir övgü yeterli değilmiş, kendim okuyunca fark ettim.  Benim övgülerim de yeterli olmayacak.

Bir Adam Yaratmak’ı okumaya başladığınız anda kendinizi bir tiyatro salonunda buluyor; soluk alıp vermekten çekinircesine pürdikkat izliyor, sonunda da ayağa fırlayıp coşkuyla alkışlama hissinden kendinizi alamıyorsunuz. En azından bende bu hisleri uyandırdı.

Bugüne dek okumuş olduğum piyeslerin en iyisi olan Bir Adam Yaratmak’ta Husrev’in ruh çilesine şahit oluyorsunuz. Hatta şahit olmakla kalmayıp bunu birebir içinizde yaşıyorsunuz. Sahnedeki sizsiniz sanki, Husrev sizsiniz. Sahnedeki biziz aslında, Husrev biziz.

Piyes türünde yazılmış bu şaheseri tiyatroda ilk kez sergileyenlerden Muhsin Ertuğrul, Husrev karakterini ateş içinde kavrularak oynamış. Ben de aynı hislerle okudum; boğazımda ateşten dev bir yumrukla..
Konusundan detaylı bahsetmek istemiyorum ki heyecanı korunsun. Husrev’in ruh çilesinin tezahürü olan birkaç cümleyi şuraya bırakıp yazıyı sonlandırıyorum:

*’’Çok yalnızım. Yalnızlığımı gidermek için aldığım her tedbir, yalnızlığımı çoğaltmak oluyor.’’ sf.36

**’’Dostluk! O bir maymuncuk, o bir hırsız anahtarı! Evimizin kapısını açıyor, ruhumuzun kapısını açıyor, ne bulursa yakıp kül ediyor. Ne bulursa pazarda satıyor.’’ sf.66

***’’Dünyam elimden gidiyor. Bir el, altımdan bir şey çekiyor. Bir masanın örtüsü gibi bir şey. Onu çekiyorlar, her şey devriliyor. Her şey, onunla beraber kayıyor.’’ sf.67

Asuman ''Bir Deli Kız''

Bülent Ata tarafından kaleme alınan ‘’Asuman’’, ön kapağında da belirtildiği gibi ‘’bir deli kızın hikayesi’’. Kitap sipariş ederken Erdem Yayınları’nda geziniyordum ve ismi dikkatimi çekti. Kitap açıklamalarında ve yorumlarda vaad edilen neydi, neye güvenerek aldım hatırlamıyorum ama okurken hoşça vakit geçirdim. Samimi bir aile içinde geçen repliklere benzetebilirim kitaptaki diyalogları ancak ön kapakta yazdığı ‘’mizah’’ vasattan daha iyi değildi. Altı çizilesi cümleler de yok denecek kadar az olduğu için kitaplığa katılması elzem kitaplardan biri olduğu düşünmüyorum bu kitabın. Yine de ince eleştirileri ve kitabın finali hoşuma gitti. Hatta finali bana göre mizahın kıvamını bulduğu kısımdı. Bundan sonra neler olabileceği merak uyandırdı. Ezcümle, ilk çırpıda olmasa da ilerledikçe sizi içine alan ve keyifleten, bir defada okunabilen akıcı bir kitap Asuman. 

1 Ağustos 2016 Pazartesi

Nietzsche ve Babaannem

Nietzsche ve Babaannem kitaplığımda okunmayı bekleyen kitaplardandı. Son zamanlarda ardarda ikisi bu yazara ait olan psikolojik kitaplar okuduğum için biraz ara vermeye karar vermiştim. Fakat aynı anda götürdüğüm iki kitap varken aklım Nietzsche ve Babaannem’e takılınca kitapları 3’lemeye karar verdim. Sonuç: Diğer iki kitap kenarda beklerken aralarına son katılan Nietzscheli kitap depar atıp iki gün kadar bir sürede bitti. Bittabi damağımda enfes bir tat bırakarak..

Nietzsche ve Babaannem, Mustafa Ulusoy’un basılan ilk kitabı imiş. Birkaç kitabını okuduğum yazarın ilk kez 1998’de basılan bu kitabı, ileride yazacaklarının hem mukaddimesi hem de garantisi mesabesindeymiş bana göre. Yazarın sonraları yazdığı üslubunun temeli bu kitapta atılmış ama  lezzeti gitgide daha doyumsuz olmuş; ustalaşmış.

Diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da insanın varoluş sancılarını işlemiş yazar. Her zamanki gibi tefekküre sevk ediyor; oluşlara ve olaylara karşı bakış açısını güzelleştiriyor okurun. Okudukça yazdırana hayran olmamak; yazanı takdir edip onun için hayır duada bulunmamak elde olmuyor.

Psikiyatrist yazar Mustafa Ulusoy harikulade denemelerden oluşan Nietzsche ve Babaannem’de namaz kılmaya teşvik ediyor, ölümü ve kurban kesilirken hayvanların sandığımız kadar acı çekmediklerini çocuklara nasıl anlatabileceğimiz konusunda tüyolar veriyor, her sabah ve her akşam; dört mevsim birbiri ardınca gerçekleşen sıradan olayların aslında sıradan olmadığını anlatıyor; evliliğin niçin huzursuz olduğundan; amacının ne olması gerektiğinden, aşkın neden elem verici bir his olduğundan ve bununla nasıl başa çıkılacağından bahsediyor.
Ve Nietzsche ve Babaannem kitaplığımdaki diğer Mustafa Ulusoy kitaplarının yanındaki yerini henüz almıyor. Çünkü rafa kaldırılmadan önce ara ara karıştırılmayı ve insanlarla paylaşılmayı hak ediyor.

İlle de okuyun, okutun e mi? 

28 Temmuz 2016 Perşembe

İngiliz Casusunun İtirafları



Hazır hızımızı almışken tarihi gerçekleri anlatan kitaplara devam edelim dedim ve kitaplığımdan ''İngiliz Casusunun İtirafları'' adlı kitabı seçtim. 128 sayfalık ince bir kitap olduğu için bir çırpıda sıkılmadan okunabilen bu kitap isminden de anlaşılacağı üzere yüzyıllardır Müslümanlar üzerinde dönen oyunları bir casusun dilinden gerçek belgelerle anlatıyor. Bu kitabı okuduğunuzda Vahhabilik, Şiilik gibi oluşumların kökenini; Müslümanların kendi aralarında parçalanmasına kimlerin nasıl sebep olduğunu öğreneceksiniz. Belki aynı konuyu işleyen daha iyi kitaplar da vardır fakat bana hediye edilen bu kitap da olayların iç yüzünün özü niteliğinde ve tavsiye edebileceğim bir kitap, vesselâm..

25 Temmuz 2016 Pazartesi

Bir Nesli Nasıl Mahvettiler


Nasıl Sömürüldük isimli kitapla ilgili yazdığım yazıdan sonra benzer bir kitapla devam edeyim dedim ve epey önce okuduğum bir Osman Yüksel Serdengeçti kitabını tavsiye listeme ekliyorum.

‘’Bir Nesli Nasıl Mahvettiler’’ adından da anlaşılacağı gibi Müslüman neslin üzerinde oynanan oyunları açığa vuran bir kitap. Ciddi bir tarih dili yerine öyküleme/hasbihâl dili kullanılmış. Kitabı okurken müellifin samimiyeti, şahit oldukları karşısında çektiği acı satırlardan taşıp göğsüme yerleşmişti. Bazı kitaplar dinlendirir, bazılarıysa yorar. Fakat anlamak için; ağlamak için yorulmaya ihtiyacımız var. Hem bir asırdır dinlendiğimiz, uyuduğumuz yetmedi mi?

Herkesin okumasını dilediğim bu kitaptan da alıntı cümleler paylaşamayacağım, zira paragraflar birbiriyle örüntülü. Bir paragraf paylaşsam diğerinin hatrı kalır. Fakat fikir vermek gayesiyle fihristinden birkaç başlık buyrun:

*Hilâl Hasreti
*Gâvurun Şapkası
*Sus.. Sonra Asarlar!
*Şapkalı Kurtarıcı
*Eski Mektep-Yeni Mektep
*Önce Allah Korkusunu Yok Ettiler
*Ana Baba Hakkı Yok
*Yırtılan Çarşaflar
*Kaybolan Terbiye
*Edepsizlik Salgını


24 Temmuz 2016 Pazar

Nasıl Sömürüldük


Yalan yanlış tarihin insanlardan, daha doğrusu Müslümanlardan gizlenen doğrusunu ‘’Hissediyorum ama tam bilmiyorum.’’ , ‘’Biliyorum ama konuşamıyorum.’’ diyenleri uyandırarak onlara bilmediğini öğretecek; bildiğini anlatabilir hale getirecek bir kitap Prof.Dr İhsan Süreyya Sırma’nın Nasıl Sömürüldük adlı kitabı. Bana bilgi ve his birikimi anlamında çok şey kattı. Dünya tarihinde ezilenlerin niçin ve nasıl ezildiklerini, ne tür masallarla uyutulduklarını okudukça anladım. Anladıkça da öfkelendim, üzüldüm, ağlamamak için dişlerimi sıktım. Hızlı ilerleyen bir kitap değildi çünkü birçok paragrafı tekrar tekrar okudum. Rafa kaldırılıp bir daha okunmayacak bir kitap da değil. Her kütüphanede bulunması gerekir, dediğim kitaplardan biri. Hatta kendi adıma şöyle düşündüm; bunun gibi en azından birkaç kitap daha okusaydım ya da bunu çok iyi anlasaydım, İhsan Süreyya Sırma gibi insaflı tarihçilerin iyi bir dinleyicisi olsaydım gerçek tarihimizi çok iyi bilirdim.
Bu kitabı tüm Müslümanların ve laiklerin önyargılarını bir kenara bırakarak, anlamaya çalışarak, insafla okumalarını şiddetle tavsiye ediyorum.

Kitabın içeriği hakkında daha geniş bilgi vermesi açısından fihristindeki birkaç başlıkla örnekler vermek istiyorum:
*Antik Sömürü Dönemi (Nemrut örneği, Firavun örneği)
*Orta Çağ Dönemi (Son Peygamber)
*Saltanat ya da Yerli Emperyalizm Örneği
*Osmanlı Dönemi
*Osmanlı Devleti Bünyesinde Bulunan Amerikan Sömürü Odakları
*Meşrutiyet Dönemi
*Cumhuriyet Dönemi (Kültür Emperyalizmi, Dicle Mağaraları, İstiklal Mahkemeleri)
*Çok Partili Dönem
*Ve günümüz (Bu Laikliği Ne Zaman Anlayacağız, Ölü Sömürüsü, Doğum Kontrolü)
*Yeni Dünya Düzeni veya Neo-Kolonyalizm

Aslında altını çizdiğim onlarca cümleden paylaşmayı da çok istiyordum ama göz gezdirince hangisini paylaşacağımı bilemedim. En iyisi alıp okuyun siz. J

17 Temmuz 2016 Pazar

Aynadaki Yalan


Bir derdi, davası, mesajı olmayan romanları vakit kaybı sayarım. Bu tür romanları bir daha okuduğum vâki değildir. Bundandır ki hoş vakit geçirip bir daha açmayacağım kitaplarla doldurmak istemem kitaplığımı.
İşte, ulvi bir davası olan üstad Necip Fazıl’ın Aynadaki Yalan'ı, bildiğim romanlardan değildi. J Satır altlarını çize çize, duygularım; kalbim, fikrim dolmuş, aydınlanmış olarak okuyup bitirmiştim. Arkadaşlara ödünç verilmek ve bir gün yeniden okunmak üzere kitaplığımda bekliyor. Tabii bu arada ben ara ara elime alıp altını çizdiğim satırlara göz atmıyor değilim. İşte sevdiğim birkaç cümle:

* ’’Hani şu ‘blûcin’ dedikleri… Darlığı ve bazı noktalardaki uçukluğu yüzünden vücudu kapamaya değil de hayal ötesi açmaya, çıplaklıktan daha ileri yorumlamaya yarayan kılıf!..’’ sf.7

** ’’Mutlak Zat… Ona nasıl varılır? Dünyayı bırakarak mı?.. Her an açlığını hissederek nefse cebirle bıraktırılan yemek, bırakılmış olmaz… 
Öyleyse dünya, çizili bir kağıt gibi sepete atılacak bir şey değil, sahip olunduğu halde kıymetten düşürülecek bir nesne… Öyle bir nesne ki, sen ona malik olacaksın, o sana değil… Süleyman Peygamber dünyaya malikti, fakat dünya ona malik değildi.’’ sf.69

*** ‘’Bir İslam büyüğü başka bir İslam büyüğüne ‘Ben Allah’ın varlığını bin bir dille ispat eden adamım.’ diye haber yolladı ve gerçek büyükten şu cevabı aldı: ‘Demek ki senin Allah’ın varlığından bin bir şüphen varmış.’ Cevap budur!
Bir İslam büyüğü diyor ki: ‘’Allah zuhurunun şiddetinden gâiptir. İnsanoğlunun bugüne kadar çekebildiği söz ve fikir oku , ilahi hikmete doğru, bundan daha ileri ve yüksek bir stratosfere varamadı.’
İnsanoğlu! Ben o kadar inanıyorum ki, ispat denen her şeyi hakir görüyor ve kaybediyorum. İnsanoğlu, ispatımız yok; yalnız imanımız var: ALLAH… İnanıyorsan gel! ‘’ sf.165

11 Temmuz 2016 Pazartesi

Keder Gibi Ödünç



Kederlerinizin yükünü dizeleriyle sırtlanan şiirler var
Cemal Süreya Şiir Ödüllü Keder gibi Ödünç'te. Ne tür şiirler sevdiğinize bağlı ama dizeler üzerine düşünmeyi seviyorsanız bu tam da öyle bir şiir kitabı. 
Bu arada, okumak kadar dinlemeyi de seviyorum Ergülen'in şiirlerini. Ünlü video sitesinde Haydar Ergülen şiirlerini aratıp dinlemenizi tavsiye ederim. :) 

*''...
bir bulut yetiyor da aksak/
yağmuru gökyüzünde yürütmeye/
yetmiyor sözlerin bini kekeme/
aşkı sular gibi söyletmeye/
...'' sf.17

*''muzaffer ol düzyazı/
yenilenler şiirdir'' sf.51

*''şiir neye yarar bir kelime olsun/
sökemiyorsa dünyanın dilinden/
aşk kalbi yerinden edemiyorsa/
ve hevestir geçiyorsa'' sf.61

9 Temmuz 2016 Cumartesi

Ay Terapisi


Aynalar Koridorunda Aşk’ı ikinci kez okuduktan sonra hazır hızımı almışken Mustafa Ulusoy’la devam edeyim dedim ve Ay Terapisi’ni okudum. Yazarın okuduğum dört ya da beşinci kitabıydı. Diğerleri gibi Ay Terapisi de bende güzel izler bıraktı fakat sanırım zamanlama hatası yaptım. Çünkü daha önce bahsettiğim Aynalar Koridorunda Aşk,  gayet geniş kapsamlı bir kitap ve Ay Terapisi’nde değinilen çoğu konuya orda daha detaylı bir biçimde değinmiş yazar. Aynalar Koridorunda Aşk’ı yudumlarcasına okuyan bana Ay Terapisi tabi ki azıcık hafif geldi. J Yine de satır altlarını sık sık çizdiğim, fikir ve gönül heybeme güzellikler kattığım, kesinlikle tavsiye edebileceğim ve kitaplığımda bulunmasından mutluluk duyduğum kitaplardan biri oldu Ay Terapisi.

Peki, okuyan Ay Terapi’sinde neler bulur? Okur bu kitapta; ölüme, kaybetme acısıyla nasıl baş edebileceğine, haset hissinin ve  narsisistik benliğin nasıl dizginlenebileceğine, varlığımızın ve diğer varlıkların nasıl anlamlandırılabileceğine (ya da asıl anlamlarının ne çeşit tefekkürlerle teslim edilebileceğine) dair cevapları bulur.

Örnek olması açısından işte kitaptan sevdiğim birkaç cümle:
*’’… Bir annenin çocuğunun ölümüne verdiği tepkiyi, çocuğu hayattayken ona olan tutumu belirler. Çocuğunu ölmeden önce sahiplendi ise, yaşadığı acı daha fazla olur.’’ sf.6

**’’... Bir varlığı kim yokluktan çıkarp yarattıysa, kim onu adı anılmaz bir şey iken, yani aslında bir ‘’şey’’ bile değilken sonsuz bir kudret, ilim ve sanatla yarattıysa, O’nun o varlığa ölümü vermeye de hakkı vardır. Varlık bir hak değildir. Varoluş, bizim hak ettiğimiz bir şey değildir. Her varlık, var olduğu anda alacağını almıştır zaten.  Varolma imkânının tanınması, insanın alabileceği nihai ücrettir.’’ sf.37

***’’İnsanların öylesine yeşil şehirlerde yaşarken derin bir huzur hissedememeleri, kendi görevlerini yapmamalarının kalplerinde uyandırdığı sıkıntının yanısıra, sanırım biraz da ağaçların, görevlerini yerine getirmeyen bu insanlardan duydukları memnuniyetsizlikten kaynaklanıyor. Ağaçlar kendilerindeki mükemmellik ve güzelliğin Yaratıcılarına bağlanmamasına, insanların bu mükemmellik ve güzelliklten yola çıkarak Yaratıcılarını anlamamalarına hüzünleniyorlar, bundan huzursuzluk duyuyorlar.’’sf.49
****’’Hasedi besleyen şey, insanın sahip olmak istediği şeye sonsuza dek ona sahip olacakmış gibi bağlanmasıdır. O nesneyi bu dünyada elde edemediğinde de onu sonsuza dek yitirdiği düşüncesine kapılır. Sonsuza dek yitirme düşüncesi kişiyi telaşlandırır ve bu telaş haset duygusunu besler. İnsan herhangi bir şeyi bu yaşamda ne sonsuz kazanır, ne de sonsuz yitirir. Çünkü bu yaşam geçicidir. Sonsuz olan, geçici yaşamın üzerine kurulacak olan ahiret yaşamıdır. Ahiret hayatına duyulan inanç, hasedi aşmanın en önemli yollarından biridir. İnsan, istediklerine sonsuza dek ancak orada sahip olabilir.’’ sf.65

6 Temmuz 2016 Çarşamba

Üzüm ve Diğer Şeyler


Kitap okumayı sevmeyenlerin bile severek okuyacağı karikatür tadında bir kitap
Üzüm ve Diğer Şeyler. :)

 Kapağında yazdığı gibi ''iki muhteşem kedi ile idare eder bir adam''ın maceraları anlatılıyor kitapta.
Sol sayfada diyaloglar, sağ sayfada ise diyaloglara uygun fotoğraflar -yazarın kedileri Üzüm ve Ryuk'un konuya uygun eğlenceli fotoğrafları- yer alıyor.
İki kapak arasında gülme ve eğlenme molası için Üzüm ve Diğer Şeyler'i tavsiye ediyorum. :) 



2 Temmuz 2016 Cumartesi

Aynalar Koridorunda Aşk



Kitaplarımı paylaşmayı seviyorum. Satın almaktansa kitaplığımdan çekip aldığım; satır altlarında kalbimden izler bıraktığım kitapları hediye etmeyi daha çok seviyorum. Fakat bazı kitaplarıma kıyamıyorum. Çünkü yeri geldiğinde hislerime uygun cümleleri o kitapların neresinde bulacağımı biliyorum. ‘’Başucu kitabı’’ dedikleri buysa, Aynalar Koridorunda Aşk en değerli başucu kitaplarımdan biriydi. Kıymet verdiğim insanlara kıymetlilerimi hediye etmeyi sevdiğim için birkaç sene önce okuduğum bu kitabı da sevdiğim birine hediye etmiştim. Geçtiğimiz ay yenisini temin edip ikinci kez okudum. İhtiyaç halinde his veya davranışlarımı adlandırmak için evvelden yazılmış cümleleri bulmak için yeni izler bıraktım. İkinci kez okuyuşumu yine yazarına; Mustafa Ulusoy’un gönlüne ve kalemine hayran kalarak bitirdim.

Neyi niçin yaptığımı; ya da yapacaklarımı niçin yapacağımın niyetini içimde tartmadan yaşamak anlamsız geliyor. ‘’İnsan, başıboş bırakılacağını mı zannediyor?’’ buyruluyor ya Kıyame Suresi’nde, başıboş olmadığımın bilincine eylemlerimin altında yatan esas amaca kafa yorarak varıyorum.

Nefsinin bilincinde olmak, bu dünyaya öylesine fırlatılmış bir cisim olmadığının farkında olmak insanı diğer canlılardan ayıran temel özellik değil mi? İşte ben de fiil ve sözlerimin ardındaki asıl niyeti tartmak için alarmda olmaya çalışıyorum. Kitabı ilk okuduğumda hazine bulmuş gibi hissetmiştim. Hem kendimin hem de kalbimi ağrıtan, akıl sınırlarımı zorlayan diğer insanların davranışlarını öyle doğru açıklamış ki yazar. ‘’Demek o tür davranışların asıl sebebi buymuş!’’ ve ‘’O hislerim ne kadar da saçmaymış meğer..’’ tarzında taaccübe düşmüştüm. Bu okuyuşumda ise şaşkınlığım yok denecek kadar azdı. Hatta sanırım şöyle söylesem isabet etmiş olurum: İlk okuyuşumda kitaptaki danışanlardan biri gibi hissetmiştim, bu kez Kitabevi Mentale’de Beyaz ve Doktor Mavi’nin üçüncüsü gibi hissettim. J Nefsimi bilme yolculuğumda bana iyi bir dost armağan ettiği için M.Ulusoy’a teşekkür ve duayı bir borç bilirim! J

Kitap, Dr. Mavi’nin danışanlarıyla olan terapilerini roman tadında anlatıyor. Sevdiği birini kaybetme acısına, aşk acısına, kendini değersiz hissetmek ya da tam tersi; kendini dünyanın merkezi sanmak gibi insan hallerine sebeplerini ortaya çıkararak deva niteliğinde diyaloglar içeriyor. Aşk acısı çeken ya da varoluşu anlamlandıramama sancısıyla kıvrananların sadece bu kitabı sindirerek okumakla iyileşeceklerine; kalplerinin üzerindeki kara bulutların bu kitapla dağılacağına gönülden inanıyorum.
Kitabı psikolojiye ilgisi olanların seveceğini düşünmekle beraber; rastgele yaşamadığının farkına varması, tevazu hasletiyle bezenmesi, ruhunun içine düşüp debelendiği narsisizmden kurtulması; dolayısıyla şu imtihan dünyasından Allah’ın rızasını kazanarak geçmek üzere niyetini düzeltmesi için herkesin sindirerek okumasını tavsiye ediyorum.  

Fikir olması açısından işte kitaptan sevdiğim birkaç cümle:
*’’Aşk acı çekmektir…Bu kadar masum bir duygu, an gelir insanın en temel acı kaynaklarından biri haline gelir. Aşkı taşımak zordur. Aşk sadece yoğun bir sevgi değildir; aşk, karşılıksız yapamayan yoğun bir sevgi halidir…’’ sf.76

**’’İnsanların varoluşlarını bulmak için kendileri gibi etten ve kemikten kimselere ihtiyaç duyuşları garabetin kendisiydi.’’ sf.138

***’’…Birisi seni övdüğünde onun aynasından dev bir görüntün oluşur. Bu dev görüntü, sen değilsin. Birisi seni yerin dibine batırdığında da onun aynasında cüce bir görüntün oluşur. O da sen değilsin.’’ sf.270

****’’Yaratıcı ile kurulacak ontolojik bağlılık, iki kişilik bir evrenden beklendiği anda, aşk en büyük darbesini yemiştir.’’ sf. 276

*****’’Kendi gerçekliğini unutan benlik, sahip olmadığı şeyleri, eylemleri bir güzel kendinin sayıyor. Kediyi besleme eylemini üzerine alıp sahipleniyor, kendi mükemmelliği, iyiliği olarak değerlendiriyor. Narsistik bir doyum alıyor bundan. Ama bunu yaparken, kendi iradesiyle oluşmayan acıma duygusunu görmezden geliyor.’’ sf.299


30 Haziran 2016 Perşembe

Tarihi Ayı Öfkesi



*''birbirine çarparsa dağılır kederlerimiz belki'' sf.29

*''kim çaldı küçük kızın kafiyesini/
merhamet eşiğimi yalanıyla kim sildi'' sf.57

* ''.. hiç yaşanmamış kıssa istiyorum.'' sf.59 


Mustafa Erdem Özler şiiri soba üstünde pişirilen kestane gibi samimi. Bazen ruh durumuma uyan kelimelerin ''ah şu dizeler!' diyerek onun şiirlerinde olduğunu hatırlıyorum.
Kalemini seviyorum. Kütüphanemden eksik olsun istemediğim isimlerden Mustafa Erdem. Şiirseverlere tavsiyemdir.

Diriliş Neslinin Âmentüsü


Geçen sene okuduğum, hacmi küçük anlamı büyük kitaplardan biri:
Diriliş Neslinin Âmentüsü.
Üstad Sezai Karakoç, hasretini çektiğim erdemli insanı ve toplumu öz biçimde ele alıyor bu kitabında..
Her kitaplıkta bulunası, yeniden okunası ve gözü kapalı hediye edilesi kitaplardan biri olarak nitelendirdiğim Diriliş Neslinin Âmentüsü'nden  işte yüreğime dokunan birkaç örnek cümle: 

*''Allah'a inanıyorum. Ben bir diriliş işçisiyim. Allah kentinin işçisiyim. Allah'ın övdüğü, beğendiği İslam toplumunu ören, toplumunun örülen duvarında en küçük bir kum tanesi olmaktan öte öğüncüm olamaz.'' sf.8

**''Allah'a inanma ışığı ve Ona inanma aydınlığı. Sesimi yükseltirsem bunun için yükseltirim. Yoksa bunun dışında dünyada hiçbir şey ses yükseltmeye değmez. Yaşamayı ve ölmeyi, mekâna ilişmeyi, zamana girmeyi, daha doğrusu zaman ve mekânla diyalog kurmayı, ancak ve ancak bu inanç uğruna göze alabilirim.''  sf.9

***''Kelimeci, lâfızcı olmayacaksın. Kelime ve lâfzın hakkını da vererek özcü ve ruhçu olacaksın.'' sf.68


28 Haziran 2016 Salı

Kalbimin Üstünde Bir Avuç Güneş


Pakdil’in kalemini severim. Ustalığına diyecek söz elbette yok ama bir de içten ki! Bir dostla dertleşiyormuş gibi hissediyorsunuz onu okurken.  Kalbimin Üstünde Bir Avuç Güneş’te de aynı hisleri yaşadım.
Bir tiyatro eseri olan bu kitabı bir solukta okudum. Hacimce ince, muhteviyatça zengin..
En sevdiklerimden bir cümleyi sizlerle de paylaşıyor ve kitabı okumanızı tavsiye ediyorum. J


·         ‘’Niçin gök hâlâ üstümüze çökmemekte; insanlar her gün ölü yemekte..’’ sf.16

18 Haziran 2016 Cumartesi

Yavaşla


Muazzam bir kitap okudum! 
Kitaplara 10 üzerinden puan veririm ama hemen hiçbirine 10 tam puan vermem. Hiçbir şey mükemmel değildir nazarımda. Diyeceğim şu ki; 10 tam puan vereceksem olsaydım Yavaşla bunu kesinlikle hak ederdi.:)

Kemal Sayar'ın kaleminden de öte yüreğine zaten bayılıyorum. Bu kitapta da onun engin yüreğinin dalgalarının eserini göreceğimden emindim, öyle de oldu. Henüz kitabı bitirmeden bir tane de arkadaşlarımdan birine hediye ettim. Böyle olur; bir kitabı çok sevdiğimde herkes okusun isterim. Gerçi güzel bir manzara da aynı paylaşma isteğini oluşturur içimde. Gördüğümüz, tattığımız, duyduğumuz güzellikleri paylaşmazsak damağımızda bıraktıkları lezzet yarım kalmaz mı zaten? 

Öyleyse kitaptan sevdiğim birkaç cümleyi paylaşayım, belki böylece niçin bu kadar sevdiğimi anlar ve siz de bir kitapçıya koşarsınız. (Ya da yan sekmeyi açar, sipariş verirsiniz. Öyle ya, hız çağındayız!:) )

* ''Hız uyuşturuyor. Artık her yerde ve hiçbir yerdeyiz. Orada ama buradayız. Dostumuzla sohbetteyiz ama telefonun ve sohbet ağının ucundayız. Aslında bütün varlığımızla bir yerde değiliz, parça parça orada ve buradayız... '' sf.30

* ''Istırapta bir anlam bulabilen insanlar ona daha kolay tahammül ederler.'' sf.43

* ''Bir 'ihtimam ahlâkı'na ihtiyacımız var. Yaralamayan bir hayırseverliğe, acımaktan doğmayan bir adalete...'' sf.100

* ''Ekran bizi seyirci kılar, seyirci eylemin peşinde koşan kişi değildir, 'seyirciye dönüşen varlığımız herhangi bir eylemde bulunma imkânımızı felce uğratır.'' sf.157

* ''Geçmişin erdemi 'Kendini bil!' sözünde yoğunlaşıyordu, bugünün dünyası 'Kendin ol!' diyor. 'Kendin olman için kendini göstermen gereken bir çağda yaşıyorsun. '' sf.187

15 Haziran 2016 Çarşamba

Olasılıksız



Lise yıllarından bu yana okumak istediğim kitabı nihayet bu yıl başında okudum ve bitirdim.
Kitabın başlarından 20-30 sayfa okuduğumda "Yaa bu hep böyle mi gidecek?" diyerek okumaktan vazgeçip iade edeceğim zaman bana ısrarla okumamı tavsiye eden kitabın sahibi sevgili dosta teşekkürü bir borç bilirim. :)

Yılmadım, okudum ve az önce sol gözümden bir damla yaş süzülerek tamamladım kitabı. Bu sol göz ayrıntısını çok da şeapmayın siz. Tıpkı benim kitaptaki birçok olasılık hesabı rakamlarına takılmadığım gibi. :) Yazarın zekası o kadar olağanüstü ki okumanın bile ciddi bir dikkat istediğini düşündüm ve yazarın bu koca romanı nasıl ortaya çıkardığına şaşırdım.

Bol miktarda karakter ve mekân var ve sonunda aralarda geçen, önemsiz gibi görünen karakterler de ortaya çıkıyor. Hiçbirini boşuna yazmamış adam. Muazzam bir olay döngüsü var hakikaten. 
Yine de okumanın sabır meselesi; sonunu getirebilmenin de sabrın ödülü olduğunu düşünüyorum. :) Kitaba 7/10 puan veriyorum. 
O 3 puanı da fazlaca uzun olup sabır sınamasından sebep kırdım.

12 Haziran 2016 Pazar

Hâfızlık Risâlesi


Enes Uner'in Yâsin Yayınevi'nden çıkan Hâfızlık Risâlesi isimli bu kitabı samimiyeti ve yararlı muhtevası için her hâfızın kitaplığında bulunmalı.
Ben geçen sene önce kitapyurdu'nu gezerken rastlamış, kitabı oradan almıştım. Sipariş ederken birkaç tane almayı ve hâfız arkadaşlarıma da hediye etmeyi düşünmüş fakat önce okuyup hediye etmeye değecek içeriği var mı yok mu diye görmek isteyip sadece kendime almıştım. İşte şimdi gönül rahatlığıyla tavsiye yahut hediye edilebilecek bir kitap olduğunu söyleyebiliyorum. 
İçinde neler olduğuna dair fikir olması için birkaç başlık vereyim:

 "Hâfızlıkta dikkat edilmesi gereken püf noktalar"
* "Kur'ân-ı Kerîm okumanın edepleri"
* "Kur'ân-ı Kerîm'deki secde ayetleri"
* "Kıraatın mekruh olduğu haller"
* "Hâfızlık ile ilgili kıssalar"
* "Kur'ân-ı Kerîm'in faziletini beyan eden âyetler"
* "Birbirine benzeyen âyetlerin adresleri"
* "Kur'ân-ı Kerîm sayfa başları"

Bu birkaç örnek başlıktan anlaşılacağı üzere kitap sadece hâfız hoca ve talebeleri için değil, tüm Kur'ân ehli için faydalı ve gerekli bilgiler içeriyor. O bilgileri derlemedeki gayret ve ihlasları hürmetine kitabın kanaatime göre bazı eksi yönlerini zikretmeye gerek duymuyorum. 

Ezcümle, okuyunuz okutunuz efem . :)

Mü'min - Kâfir


" Kâfir: Siz, bakınca görülemeyecek kadar geri bir mâzisiniz. 
Mümin: Biz,gerçekten, bakınca görülemeyecek kadar ileri bir istikbâliz.

Mümin: ...ruhunda bir his anteni olana ne mutlu, olmayana da ne yazık...

Mümin: İslâmda esas ve usûl muhabbettir. Fakat koca bir dağa benzeyen bu esasın bir de aynı çapta uçurumu vardır. O da nefret.. Ve ikisi bir arada... Biz nefret ettiğimiz için mukabiline muhabbet göstermek yerine, asıl muhabbet ettiğimizin zıddına nefret duymakla mükellefiz. Muhabbet öncedir ve sağ kanadı teşkil eder . Nefret ise sonradır ve sol kanat.. Müslüman işte bu iki kanatla uçandır.

* Ey ilim ezbercisi! Bir ilim vardır ki , her sey unutulduğu ,kafada hiçbir şey kalmadığı zaman başlar.

*Bazıları, 'Ben Allah'ı severim. Ondan korkmam .' der. Bilmez ki korku, sevginin ta merkezine yerleştirilmiştir. Sevgi korkunçtur. Dağın tepesini seven, uçurumdan nasıl korkmaz! "

Necib Fazıl'ın zekâ ve imân parıltılarına şahit olduğum bir başka kitap.. 
"İlim, kader, şeriat, itikad, ihlas, teslimiyet, ruh, nefs " gibi birçok başlık altında kısa ve öz yorumlar,menkıbeler okumak için kütüphanenize katmanızı tavsiye ediyorum, vesselâm .

Kafa Kağıdı



Cinnet Mustatili'yle katlanan hayranlığımı ,üstadın otobiyografisi olan ''Kafa Kâğıdı'' ile taçlandırayım istedim. Ve okudum. Karşılıklı sohbet ediyormuş gibi hissettim onunla. Hiç de beklediğim gibi sakin,uslu değilmiş çocukluğu, şaşırdım.Tavsiye bekleyen varsa şöyle söyleyebilirim; kitabı hem onun çocukluğu ve yetişme dönemindeki çevresi hakkında bilgi;hem de vatanın yeniye(!) ''dönüşme'' süreciyle ilgili tüyo almak için okuyabilirsiniz.

Altını çizdiğim satırlardan birkaçı şunlar:

''..Hatırlayan ben miyim? Hatırlatan O mu? İşte, bütün mesele!.. '' sf.52

''..Hakikatte yangın, deri değiştiren ve yenisini tutturamayan Türk cemiyetindedir ve sonradan ahşap evlerin yerini alan göz boyama beton binalar, bu yangının çimentolaştırılmış küllerinden ibarettir.'' sf.74

''Gözler, içinde ya merhamet ya nefretin ışıldadığı bir kandildir;yahut tevekkül veya şüphenin tüttüğü...Bazen de ve çok defa sönük ve bomboş...'' sf.81

''..Bu dünyada her mevcut bir hayret mevzuu...Fakat kimse farkında değil.. Göz görüyor, ama nasıl görüyor? Ya kör ne görüyor ve rüyada ne yüzden görüyoruz? Kitaplardaki izah işin kabuk tarafı ;öz nerede?..'' sf.153

''Gazete riyâkar, dergi cansız, kitap köksüz, okuyucu sağır...'' sf.192

Cinnet Mustatili


Epeydir kitaplığımdaydı Cinnet Mustatili. Vaktini bekliyordum okumak için. Bir gün hastaneye götürdüm yanımda. Vaktinin ve yerinin geldigini sezmiştim. Doğru hissetmişim! Hastane, üstadın "yılanlı kuyu" şeklinde bahsettiği hapishaneden kat kat modern kat kat konforlu olsa da, onun hisleriyle aciz ruhumun sancılarını çok benzettim birbirine. İki günde yudum yudum çekerek içime, kitabı bitirdim. Satırların altını çizerken bir ara öyle heyecanlanmış olmalıyım ki, bastırırken delecek gibi oldum yaprağı. Bitirdikten sonra da bir süre rafa kaldırmaya kıyamadım kitabı.
Bu kadar kitap sever biri olduğunu ve okuduğunu iddia eden ben , üstadın bu kitabını bu yaşa kadar nasıl okumamışım diye az hayıflanmadım! Velhasıl ,okuyunuz efem. Dikkatle, samimiyetle,yüreğinizi açarak okuyunuz. İşte birkaç örnek cümle:

 "Yalnızlık; bundan güzel ne olabilir? Kalabalığın içindeki yalnızlığımızı sahtekârca örtmeye kalkan ve hiçbir ferdi öbürünün nasır tabakasından daha derinlere indirmeyen cemiyet cümbüşlerine mi kıymet vereceğim? " s.18

"Allah var, daha ne istiyorsunuz?" s.35

"Dayanabildiğimiz yok kardeşim. O dayandırıyor, biz de dayanıyoruz!" s.72

"İyi adam, iyi adam,bana öyle geliyor ki dünyada fena denilecek adam yok,yalnız ben varım!.." s.171  
"..Allah'tan kaçma, Allah'a kaç!.." s.176

"Affet Allah'ım , benim ibadetim de kusurdur. Her hâlim riya ve her ânım kusur. Ben kul olarak ne kadar yükselsem hep böyle kalacağım!.. Ve Sen beni affedeceksin!.. Onun için değil midir ki ,'Rahmetim her şeyi geçti', buyurdun?.." s.237

"..ve ben gözyaşından uzak kaldıkça fikir ve harekette ne olursam olayım ,duyguda bir kütükten farksızım." s.295

Dikkat! :)

Bu blogdaki bütün fotoğraflar -aksi belirtilmedikçe- kendi çekimimdir. Yazılar da, tırnak işaretleriyle belirtilmiş kitap alıntıları hariç, bizzat yazdıklarımdır.
Fotoğraf ve yazıların izinsiz kopyalanması ve başka yerlerde kullanılmasında rızam yoktur. 
Sevgiler.

Önsöz yerine..

İnsan ne ile yaşar?
Hava-su-kitap.
Fakat kitap denince aklınıza sadece iki kapak arasında bir tomar yaprak gelmesin. İçimiz mesela; kalbimiz, nefsimiz de birer kitaptır; hem de her an her gün tekrar tekrar okunası.. Çözülesi, ibret alınası..

İnsanlar mesela, ayrı ayrı birer kitap. Özen göstermeli, buruşturmamalı.. Yerleri göğe dönük avuç içlerimiz olmalı.
Kainatı kitap bilip, ona ibret nazarıyla bakmalı.
Ön söz yerine; Rabbin ismiyle başlamalı.. Bismillah!